Karlar Kraliçesi

Masallarla büyütüldük hepimiz. Büyüdük ve bu masallardaki karakterlere büründük her birimiz. Kimimiz "Kırmızı Başlıklı Kız" olduk, kimimiz "Kurt", kimimiz "Pamuk Prenses", kimimiz "kötü kalpli bir cadı", kimimiz "Keloğlan", kimimiz "Kırkıncı Harami", kimimiz "Ağustos Böceği", kimimiz "Karınca", kimimiz "Külkedisi", kimimiz onun "üvey, çirkin ve kötü kalpli ablası", kimimiz "Rapunzel", kimimiz "Kibritçi Kız", kimimiz "Beyaz Atlı Prens", kimimiz "Gargamel"...
"...Bir gün, Şeytan'ın keyfi pek yerindeydi. Çünkü tılsımlı bir ayna yapmıştı. Bu ayna öyle bir aynaydı ki; örneği bir daha ne görülmüş, ne de yapılmıştı. Üzerine yansıyan tüm güzellikler ve iyilikler hemen silinip gidiyor, gözden kayboluyor ya da bozulup değişiyordu. Oysa, ne kadar kötü, hoşa gitmeyen şeyler yansırsa kalıyor, hem de gereğinden çok büyüyor ve uzayıp yayılıyordu. Söz gelimi, güzel bir manzara bu aynada haşlanmış ıspanak durumuna dönüyor; en mükemmel, en namuslu insanlar acayip birer yaratık, birer canavar durumunu alıyordu. En yakışıklılar, boylu poslu, dünya güzeli insanlar yamru yumru, çirkin birer yaratık oluyordu. Baş aşağı da, gövde incele incele yok olmuş gibi, yüz sırıtkan ve allak bullak oluyor, tanınmaz bir duruma geliyordu. Yüzdeki küçücük bir çil, tüm yüzü, çeneyi, burnu ve yanakları kaplayacak kadar büyüyordu. Şeytan, çok seviniyor, aynasına bakarak söyleniyordu. "Aman ne de hoş; ne de eğlenceli ayna oldu" Aynanın bir başka garipliği daha vardı: Bakan adamın içinden iyi düşünceler geçerse, ayna hemen karışıyor ve titremeye başlıyordu. Şeytan da bu kendi bulduğu garip şeyin yaptıklarına katıla katıla gülerek seyrediyordu. Kendisinden birşeyler öğrenmeye gelen küçük şeytanlar, gittikleri her yerde şeytanlık konusunda büyük ve hesaba kitaba sığmaz, akıl almaz bir ilerleme olduğunu anlatıyorlardı. Çünkü bu ayna sayesinde dünyanın ve insanların ne durumda olduğunu doğru dürüst anlayabileceklerine inanmaya başlamışlardı. Böylece küçük şeytanlar ayna ile dünyanın dört bir yanını dolaştılar. Çok kısa bir süre içinde aynada gülünç biçimde yansımayan ülke ve insan kalmadı. Daha sonra bu kötü yürekli şeytanların en cüretlileri, gökteki meleklerle eğlenmek için aynayı yanlarına alıp yukarılara doğru uçtular. Fakat yükseklere çıktıkça, ayna şeytanların denetimlerinden çıkıyor, o oranda titriyor, kıvranıyordu. Öyle ki, kötü yürekli şeytancıklar aynayı ellerinde güçlükle tutuyorlardı. Ama yine de sürekli göklere doğru yükseliyorlar ve meleklerin katına yaklaşıyorlardı. En sonunda, ayna ne olduysa oldu şiddetli bir biçimde sarsıldı ve küçük şeytanların elinden kaydı. Öyle bir düşüş düştü ki, ardından hiçbir varlık yetişemedi. Düştü ve düşer düşmez bin parça oldu. Fakat ayna parçalanmakla yaptığı kötülükler bitti sanmayın... Ondan sonra eskisinden daha çok kötülüklere sebep oldu. Her biri bir kum tanesi iriliğindeki parçaları, rüzgarla bütün dünyaya savruldu. Bunlar, birçok insanın gözüne kaçtı. Kimin gözüne kaçtıysa, ona herşeyi kötü, herşeyi çirkin, herşeyi çarpık çurpuk gösterdi. Bu zavallı insanlar, artık herşeyin kötü ve ayıp yönlerinden başka birşey göremez oldular. Çünkü aynanın tüm kötü özellikleri bu mini mini parçalarda da vardı. Hatta bunlardan bazıları, insanların gözlerine değil de yüreklerine girivermişlerdi. Bunun sonucu öncekilerden çok daha korkunç oldu. Bu insanların yüreği bir anda kötülüklerin, acımasızlıkların kaynaştığı soğuk ve katı bir yer haline geldi. Bu sayısız kırıntılar dışında aynadan pencere camları kadar parçalar da kalmıştı. Bu parçalar bazı açık gözlerin elinde neler neler yapmadı ki... Bunlarda kendi hayalini görmek bir insan için hiç de hoşa gidecek bir manzara değildi. Bazı parçalardan da gözlük camı bile yapıldı. Bu gözlükleri kullanan bazı kötü kişiler, etraflarında olup bitenleri doğru dürüst görmek için fırsatı ganimet bilmeye başladılar. Bunlar da burunlarına camları o aynadan yapılmış gözlükleri takınca aynasına bakan şeytan gibi kıs kıs gülüyorlar, önüne gelenle alay ediyorlardı. Her yerde çirkinliklerle keyifleniyorlar, içlerindeki kötü isteklere ancak bu yolla ulaşabiliyorlardı. Bu şeytanın aynası çok büyüktü. Rüzgar onun kırıntılarını dünyanın dört bir yanına savurdu, durdu.
Kötülüklerin, çirkinliklerin çoğalması bu yüzden olsa gerek..."(*)

(*) Masal: Serhat A.Ş. Çocuk Klasikleri Dizisi, Hans Christian ANDERSEN
Resimler: Vladislav Erko
Yorumlar
Yorum Gönder